Anlatmanın Başka Yolu: İki Kadın

İki Kadın







Şehrin asla olmayı hayal edemeyeceği kadar derin, istemeye cesaret edemeyeceği kadar sakin bir ormanın derinliklerinde karşılaştılar. 
Ormanı ortadan ikiye ayıran güvenli o patikada.
Genç kızın sırtında çantası, elinde şemsiyesi ve ayağında botları . . .
Yaşlı olansa atmıştı siyah yağmurluğu sırtına.
Yağmur yeni dinmişti; oysaki etraf, toprak değil ölüm kokuyordu.
Kayalar suyla değil ölümle yıkanmış, toprak suyla değil ölümle beslenmiş, ağaçlar suyla değil ölümle temizlenmişlerdi. 

Yaşlı olan bunun farkındaydı.
Ölümün kapıda olduğunun ve her an gelebileceğini biliyordu.
Genç kız da farkındaydı bunun.
Yaşlı kadın kadar bilinçli olmasa da, içten içe biliyordu ki yoldaşına yardım etmeliydi ormanı geçmesinde.

İşte böyle yola çıktılar, biri genç biri yaşlı iki kadın.

Kaynağı orman değildi fakat ormana sinmişti.
Yaşamın bu kadar belirgin olduğu bir yerde ölüm de kaçınılmazdı zaten.

Genç kız havada ölümü değil toprağı kokluyor, kayada ölümü değil yansımasını görüyor ve yapraklarda ölüm yerine suya dokunuyordu.
Yaşlı kadınsa her şeyi olduğu gibi görüyor, ölümle iç içe geçiyordu ormandan.

Hava aydınlıktı aslında.
Ağaçların gölgeleri üzerlerine de vurmasaydı, yaşlı kadının şansı artabilirdi. Işığı görmesi gerekiyordu.

Ölümün ardındaki dünyayı görebilmeliydi ondan kaçabilmek için.

İşte bu yüzden genç kız, ona yardım etmesi gerektiğini hissediyordu.

Konuşmuyorlardı fakat bu kelimelere gereksinim duymayan bir şeydi.

Yol arkadaşına ağaçların yeşilini, toprağın kahvesini, gökyüzünün mavisini ve gölgelerin siyahını gösterebilmeliydi.

Onu ölümün karanlığından çekip alabilmeliydi . . .

Fotoğraf : Filiz TÜLÜ
Hikaye :   Ezgi TÜLÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Copyright © Anlatmanın Başka Yolu Urang-kurai